Yüz Gün

Tanım

Harrison W. Mark
tarafından yazıldı, Nizamettin Karaben tarafından çevrildi
03 Ekim 2023 tarihinde yayınlandı
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Fransızca, Farsça, İspanyolca
X
Print Article
Napoleon's Return from Elba (by Charles de Steuben, Public Domain)
Napolyon’un Elba’dan Dönüşü
Charles de Steuben (Public Domain)

Yüz Gün dönemi; daha önce feragat edip çekildiği Fransız Tahtını geri almak üzere, beklenmedik bir şekilde, geri dönen İmparator I. Napolyon’un İkinci Saltanat dönemini ifade eder. Bu dönem; Napolyon’un 20 Mart 1815’te zafer kazanmış bir edayla başkent Paris’e dönüşünü, 18 Haziran günü Waterloo Muharebesinde aldığı dramatik yenilgisini ve Kral XIII. Louis’nin 08 Temmuz günü başlattığı restorasyonu, yani 110 günlük bir süreci kapsar.

Napolyon Bonapart, Altıncı Koalisyon Savaşında (1813-1814) aldığı ilk yenilgisinin ardından, İmparatorluk Tahtından çekilmek zorunda kalmış ve Elba Adasına sürgüne gönderilmiştir. Dokuz ay boyunca sürgünde kalmış, ancak Fransa’da baş gösteren siyasi huzursuzluklar ve Avrupa büyük güçleri arasındaki anlaşmazlıklar Napolyonu eski Tahtını talep etmeye yöneltmiştir. 01 Mart 1815 tarihinde Güney Fransa’ya gelmiş ve sadece 20 gün sonra başkent Paris’e vararak İkinci Saltanat Dönemine başlamıştır. Müttefik Güçler, Napolyon’u kanun kaçağı ilan ederek bir kez daha Tahtından indirmek üzere anlaşmaya varmışlardır. Napolyon, Waterloo Muharebesinde mağlup olmuş ve dört gün sonra ikinci kez Tahtından çekilmek zorunda kalmıştır. Bourbonlar (Hanedanlık) yeniden Fransa İmparatorluk Tahtına geçmişlerdir. Napolyon da birkez daha Atlantik Okyanusu Güneyinde, Saint Helena Adasına sürgüne gönderilmiş ve altı yıl sonra orda ölmüştür. Bu nedenle Yüz Gün dönemi, Napolyon Savaşlarının (1803-1815) son aşaması olmuştur.

İmparatorluk Tahtından Çekilme

FRANSIZ HALKI DESTEĞİNİ KAYBETMİŞ VE MAREŞALLERİNİN TERK ETTİĞİ NAPOLYON’UN TAHTINDAN ÇEKİLMEKTEN BAŞKA SEÇENEĞİ KALMAMIŞTIR.

İmparator I.Napolyon, 11 Nisan 1814 tarihinde, Fontainebleau Sarayında, koşulsuz olarak Tahtından çekilme belgesini imzalamıştı. Bu çekilme durumu, Napolyon açısından yutulması çok acı veren bir ilac olmuştur, çünkü iki yıldan az bir süre önce, Kıta Avrupasının efendisi, İberya’dan Polonya’ya kadar uzanan geniş topraklarda hüküm süren bir imparatorluğunun hükümdarıydı. Ancak, Napolyon’un 1812 yılında Rusya Seferinde aldığı feci başarısızlığından sonra Avusturya, İngiltere, Prusya, Rusya ve İsveç ülkelerinin de dâhil olduğu düşmanları Altıncı Koalisyon Savaşında ona karşı birleşmişlerdir. Leipzig Muharebesinde (16-19 Ekim 1813) Napolyon’u ezici bir yenilgiye uğratan Koalisyon orduları, Napolyonu Tahtından indirmeye kararlı bir şekilde Fransa’ya doğru ilerlemişlerdir. Napolyon ilk başlarda karşı direnç göstermiş ve etki yaratıcı Altı Gün Seferinde (10-15 Şubat 1814) Fransa topraklarında bir dizi zafer kazanmış olsa da, Koalisyon Güçlerinin ezici üstünlük sayısı ve savaştan bıkmış Fransız halkının kayıtsız kalma tutumu nedeniyle Napolyon yenilgisi sadece bir an meselesi olmuştur. Koalisyon güçleri, 30-31 Mart 1814, tarihlerinde Paris şehrini ele geçirmiş ve barış yapma müzakereleri yapmak üzere geçici bir Fransız Hükümeti kurmuşlardır.

Napolyon, o zaman bile savaşmaya kararlıydı ve askerlerinin sonuna kadar onu takip erdecekleri konusunda emindi. Ancak iç savaş çıkma ihtimali ve daha fazla kan dökülmesini önlemeye kararlı mareşalleri İmparator Napolyon’a ordunun faha fazla ilerlemek niyetinde olmadığını söylemişlerdir. Başkomutan Napolyon, Mareşalı Michel Ney’e “Ordu bana itaat edecek” diye seslendiğinde, sözünü sakınmayan Mareşal Ney de “Ordu şeflerine itaat edecek” diye cevap vermiştir (Cahndler,1001). Mareşallerinin yalnız bıraktığı General Napolyon’un, 06 Nisan günü, Tahtından çekilmekten başka seçeneği kalmamıştı. Birkaç gün sonra, bir zehir kapsülünü alarak intihar etmeye çalışmış, ancak, eskiden kalma bu zehir kapsülü, güçlü bünyesinden dolayı zayıf kalmış ve etkisiz olmuştur. Napolyon, 11 Nisan günü, Fransa İmparatorluk Tahtından çekilmeyi kabul ettiği Fontainebleau Anlaşmasını imzalamıştır. Feragat etmesi karşılığında kendisine İtalya kıyı açıklarında bir Akdeniz Adası Elba egemenliğinin yanı sıra yılda 2,5 milyon Frank emekli maaşı verilecektir. Aynı zamanda “İmparator” ünvanını da koruyacak ve Adayı Kuzey Afrika Berberi korsanlarına karşı savunmak üzere 600 kişilik bir İmparatorluk Muhafız alayından oluşan çekirdek bir askeri kuvvet de bulundurabilecektir.

Abdication of Napoleon at Fontainebleau, 11 April 1814
Napolyon’un Fontainebleau’da Tahtından Çekilmesi, 11 Nisan 1814
Gaetano Ferri & François Bouchot (Public Domain)

Napolyon Bonapart, 20 Nisan günü, Saray avlusunda kendisine sadık eski Muhafızlarına veda ettiği dramatik sahnenin ardından Fontainebleau şehrinden ayrılmıştır. Ada ana limanı Portoferraio’ya varan bir İngiliz gemisi HMS Undauntel ile 03 Mayıs günü Elba Adasına gitmiştir. Aynı gün, Fransız Devrimi sırasında giyotin ile idam edilen Kralın kardeşi, Fransa Kralı XVIII. Louis, yirmi yılı aşkın sürgünden sonra yeniden Fransa tahtına çıkmak üzere Paris’e gelmiştir. Birkaç ay sonra Altıncı Koalisyonun zafer kazanmış güçleri, Avrupa’daki güç dengesini yeniden tanımlamak ve Napolyon sonrası dünyanın haritasını yeniden çizmek üzere Viyana Kongresini toplamışlardı. Çağdaş gözlemcilere göre büyük Napolyon efsanesi artık sona ermiş gibi görünüyordu; çok az kişi son bir perdenin daha oynanması gerektiğini tahmin edebilmiştir.

Elba Adasına sürgün

Napolyon Bonapart, dokuz ay boyunca Elba Adasında tecrit altında kalmış ve bu süre zarfında krendisini meşgul edecek işler bulmuştur. Potoferraio Limanına ayak basmasının ertesi günü, liman savunmasını ve demir maden işletmelerini denetlemiş, sonraki aylarda enerjisini hastane ve köprü inşa etmeye, Ada yollarını asfalt işlerine ve üzüm bağlarını dikme faaliyetlerine adamıştır. Elba Adası savunmasını yeniden düzenlemiş, Adanın en fakir sakinlerine para yardımı yapmış ve Poggio yerleşim yeri yol kenarına, bügün bile işler halde, bir çeşme yapmıştır (Roberts,723). Bazı İngiliz gözlemcilerine göre Napolyon yeni gerçekliğiyle yüzleşmiş ve küçük yeni krallığından memnun görünüyordu. Napolyon, Kıtadan gelen her bir haberi okuyor ve Fransız Tahtını birgün geri alabilme fırsatını arıyordu. Ve çok geçmeden, bir şans eseri, talihi kendisine gülmüştür.

Napolyon’un Fransa’ya tekrar dönme kararı iki önemli faktörden kayanaklanıyordu: Bu faktörlerden ilki, Fransız halkının Bourbon Hanedanlığı Restorasyonuna olan tepkisinden dolayı Fransa’da başgösteren siyasi huzursuzluk olmuştur. Kral XVIII. Louis özünde bir tiran olmasa da, Fransız Devriminin yarattığı toplumsal değişim uygulamalarını devam eden ve Napolyon Yasını da bünyesinde koruyan liberal bir Anayasa olan 1814 Şartı (Charter) hükümlerini de yürürlüğe koymuştur. Ancak, XVIII. Louis Hükümetine, Devrim sırasında Fransa’dan kaçan ve toplumsal uzlaşmayla pek ilgileri olmayan birçok Eski Rejim soylu sınıfı mensupları eşlik ediyorlardı. Radikalizmleri nedeniyle “Ultra” olarak bilinen bu soylular katmanı, eskiden sahip oldukları toprakları ve ellerinde tuttukları iktidar gücüne tekrar elde etmenin hesabını yapıyorlardı. Soylular sınıfı, Fransız Devrimine karşı savaşanları onurlandıran törenlere ev sahipliği yaparak Fransız Cumhuriyetçilerine ve Bonapartistlere karşı düşman kesilmişlerdi. Kral XVIII. Louis’nin “Ultra” diye tanımlanan birçok kişiyi devlet katında yüksek kademelere ataması, yaygın toplumsal kesimler arasında feodal ve kilise vergilerinin yakında yeniden uygulamaya konulacağı kaygısına yol açmıştır. Ayrıca, XVIII. Louis, Fransa üç renkli bayrağı yerine Bourbon Hanedanlığı beyaz bayrağını aldığı zaman, dost yerine düşman kazanmış ve binlerce asker kişileri görevden alıp subaylara yarı maaş vermek suretiyle orduyu yabancılaşırmıştır. Bu dönem Fransasında pekçok kişi Napolyon rejiminden adeta nostalji duygusuyla bahsediyordu.

Europe in 1815 after the Congress of Vienna
Viyana Kongresinden sonra Avrupa, 1815
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Napolyon’un dönüşüne etki eden ikinci faktör ise Avrupa büyük güçleri arasında bozulan ilişkiler olmuştur. Bu güçler, Napolyon’u yenme ortak arzusu ile bir araya gelmişlerdi: Bu hedeflerine ulaşmada başarı oldukları zaman eski rekabet düşünceleri tekrar ön plana çıkmıştır. Viyana Kongresine katılan delegeler Polonya ve Almanya’nın gelecekleri konusunda anlaşmazlığa girmişlerdi; Rusya, bir kukla devleti olarak Polonya’yı yaratmak isterken, Prusya ise Saksonya Krallığına ait toprakların neredeyse tamamı üzerinde hak sahibi olduğunu iddia ediyordu. Avusturya ve İngiliz delegelerinin bu anlaşnmazlığı engelleme girişimleri neredeyse savaşa dönüşecekti. En sonunda beli oranda bir uzlaşmaya varmış olsalar da, sözkonusu bu büyük güçler arasındaki gerilim yatışmak üzere henüz tam anlamıyla kaynamış değildi.

Yaşanan bu iki gelişme İmparator Napolyon’un Fransa’ya dönme umutlarını artırmıştır. Fransız halkı Bourbon Handanlığı idari icraatları konusunda hayal kırıklığına uğramışken ve Müttefik ülkeler birbirlerinin boğazına sarılmışken, Napolyon da kendi cephesinde, Fransa’ya dönüşünün ülkesinde memnuniyetle karşılanacağı düşünmüş ve Avrupa güçlerince görmezden gelineceği konusunda adeta bir kumar oynamıştır. Napolyon, 26 Şubat 1815 tarihinde yanındaki personeli ve yaklaşık olarak 1000 askeriyle birlikte L’Inconstant adlı gemiye binmiş ve Fransa’dan ayrılarak Elba Adasına doğru yola çıkmıştı. 01 Mart günü Cannes şehri yakınlarında Güney Fransa kıyılarına çıkmıştı; Limanda yükleri boşaltmaya başladıklarında, geri dönen İmparator Napolyon’u görünce hayrete düşen büyük bir kalabalık kafileyi karşılamıştır. Napolyon’un daha sonra yazılan Anlarında bu karşılaşma durumu şöyle ifade edilmiştir:

Aralarında, ne kadar az olduğumuzu gören bir belediye başkanı vardı ve bana; “Ülke daha yeni sakinleşmiş ve mutlu olmaya başlamıştık, şimdi herpimizi yeniden karıştıracaksınız” diye tepkisni göstermişti (Robets, 731).

Kartal Uçuşu

Napolyon, Cannes şehrinde bir bildiri yayınlayarak “Kartalın, Notre Dame Katedrali kulelerine ulaşana kadar bir çan kulesinden diğer bir çan kullesine uçacağını” vaat etmiştir (Mikaberidze, 604). Bu ifadeyle, günün en daramatik olaylarından biri olan ve halk arasında Kartalın Uçuşu olarak bilinen hareket başlatılmıştır. Napolyon, Cannes’den dikkatli bir şekilde muhafazakâr Provence bölgesinde yol almış, Aix şehrine uğramaktan kaçınmış ve bunun yerine Alp Dağları boyunca geniş bir alanda seyahatine devam ederek, genellikle yaya olarak yürümüştür. O5 Mart günü, Dauphine gibi sempatik bölgeleri gezmeye başlamış ve çoşkulu kalabalıklar tarafından karşılanmıştır. Napolyon’un bu günlerde izlediği rota bugün Napolyon Yolu (Route Napoléon) olarak bilinir; popüler bir turizm merkezi ve de bisiklet yolu haline gelmiştir.

Napoleon Leaving Elba
Napolyon Elba’dan ayrılırken
Joseph Beaume (Public Domain)

Napolyon, Laffrey kasabası yakınlarında, onu tutuklamak üzere gönderilen 5. Hattan bir taburu karşısında görünce, ilk engel ile karşılaşmıştı. Bonapartist efsaneye göre, tüfekleri yüzüne doğrultulmuş 5. Ordu askerlerine doğru adım atmadan önce el bombacılarına silahlarını indirmeleri emrini vermiştir. “Askerler” diye seslenen Napolyon, “Ben sizin İmparatorunuzum. Beni tanımıyor musunuz? Aranızda İmparatorluğunuzun Generalini öldürecek birisi varsa, işte buradayım” (adı geçen eser; age). Kraliyet yanlısı bir subay ateş emrini vermiş, ancak tek bir silah sesi bile duyulmamış ve “Yaşasın İmparator” (“Vive l’Empereur”) diye bağırışmalarıyla Napolyon’u kucaklamışlardır. Bu resmi hikâye, biraz abartılı olsa bile, Napolyon’un geçtiği her yerde, Fransız Ordu birliklerinden kaçanların Napolyon’a katıldıkları doğrudur. 10 Mart günü Mareşal Ney, emrinde 6000 askerle Paris’ten ayrılmış ve XVIII. Louis’ye, Napolyon ile birlikte “demir kafesle” döneceğine dair söz vermiştir. Ancak, XVIII Louis, bir haftalık gibi kısa bir süre sonra, Mareşal Ney’in Napolyon saflarına katıldığı ve Bourbon Hanedanlığı davasının sonsuza kadar kaybolduğunu” duyurduğu haberini almıştı (age).

Napolyon’un sahada ilerleyişi kısa sürede gerçekleşmiştir. 07 Mart günü fanatik bir grup vatandaştan oluşan bir kalabalığın şehir kapılarını yıkıp parçalarını kendisine sunmasının ardından Grenoble şehrine girmiştir. Üç gün sonra Lyon’a varıp imparatorluk fermanlarını yazmıştır. Napolyon, 20 Mart günü nihayet Paris’e girmiş ve Paris’te çoşkulu kalabalıklar onu karşılayark Tuilieres Sarayına kadar eşlik etmişlerdir. Louis XVIII sadece birkaç saat önce şehri terek ederek Belçika’ya kaçmıştı. Napolyon, bir aydan kısa bir süre içinde, tek bir kurşun atmadan İmparatorluk Tahtını geri almıştır. Geri tek bir konu kalmıştır; Tahtını korumak.

Anayasal Reform

Napolyon’un dönüşünden birkaç saat sonra sadekatlerinin sınırı nereye kadar olduğuna karar vermek eski hizmetkârlarına kalmıştı. Eski Polis Şeflerinden on kişi Napolyon’a bağlılıklarını bildirmiş, ancak, aralarında yalnız üç kişi; Michel Ney, Jean-de –Dieu Soult ve Emmanuel Grouchy- Waterloo Seferi sırasında birliklere komuta eden kişiler olmuşlardır. Napolyon’un tartışmasız en yetenekli Mareşali olan Louis-Nicolas Davout ise Savaş Bakanı olarak masa başı bir göreve atanmıştır. Bu karar; gelecekte Bonapartist taraftarlarından çoğunun Napolyon yeteneklerinin boşa harcaması olarak hayıflandığı bir karar olmuştur. Napolyon saflarına, aynı zamanda, üç erkek kerdeşi; Joseph, Luicien ve Jerome katılmışlardır, ancak diğer bir kardeşi Louis ve üvey oğlu Eugene de Beauharnais bu hareketen uzak durmuşlardı. Yeniden oluşturulan hükümet kabinesi yetenekli bakanlardan oluşuyordu. Kabinede; Dışişleri Bakanı Armand de Caulaincourt, Polis Güçleri başına Joseph Fouché ve İçişleri Bakanı olarak Lazare Carnot yer alıyorlardı.

NAPOLYON, KAMUOYUNUN KARARSIZ OLDUĞUNU ANLAMIŞ; İMPARATORLUK TAHTINI GERİ ALDIĞI GİBİ, KOLAY BİR ŞEKİLDE KAYBEDEBİlECEĞİNİ DE GÖRMÜŞTÜR.

Ancak Napolyon, Fransız kamuoyunun kararsız olduğunu ve İmparaorluk Tahtını yeniden kazandığı gibi, kolayca kaybedebileceğini de anlamıştır. Yeni hükümetin daha önce olduğu gibi var olmayabileceğini anlayınca, kendisini artık fetihleri ve otokratik yönetimi umursamayan, değişim geçirmiş bir kişi olarak sunmaya çalışıyordu. Geçirdii sosyal değişimi kanıtlamak üzere, uzun süreden beri eleştirmen olan Benjamin Constant’ı, İngiliz modeline dayalı, İmparator ile iktidarı paylaşacak iki meclisli bir parlamentoyu da içerecek yeni bir Anayasa hazırlamaya davet etmiştir. Ayrıca, sansür uygulamasına son vermiş ve köle ticaretini de tamamen kaldırmıştır. Napolyon, diğer yandan, emperyalist hırsları olduğunu defalarca inkâr ederek “bundan böyle Fransız İmparatorluğunun mutluluğu ve pekiştirmesi düşünlerimin konusu olacak” ve de “bundan sonra ülkede barışı sağlama konusunda rekabet etmek dışında hiçbir rekabeti bilmemek benim için daha hoş olacak” şeklinde kamuoyuna açıklama yaparak söz vermiştir (Mikaberidze,605, Roberts,746).

Elbette pek çok kişi, Napolyon’un sözde reform çalışmalarına şüpheyle yaklaşmıştır. Sonuç itibariyle Napolyon, bir zamanlar “müzakereci bir yapıyla başa çıkılması korkutucu bir şeydir” (Mikaberidze,606) diyen adamla aynı kişiydi. Danışmanları, Napolyon’un rakiplerinden birinin 03 Haziran günü, yeni Temsilciler Meclisi Başkanlığına seçilmesini engellemekten vazgeçirmişlerdir. Dönemin Fransasında pekçok kişi Napolyon yönetimine karşı çıkma konusunda direnç göstermeye devam etmiştir: Flanders, Normandiya, Artois, Languedoc ve Provence bölgeleri yerel ileri gelenleri Napolyon davasına katılmayı redderlerken, Britanya ve Vendée bölgeleri ise silahlı ayaklanmlara başlamışlardı.

Müttefik Güçler Napolyon’un imparatorluk hırslarını bir kenara bıraktığına inanmıyorlardı. Avusturya Dışişleri Bakanı Klemens von Metternich, 07 Mart sabahı, Napolyon’un Elba Adasından kaçtığı haberini alır almaz, Viyana’da toplanmış olan büyük güçlerin hükümdarlarına bilgi vermiştir. Müttefik ülkelerin liderleri, bu haber üzerine, birkaç saat içinde güçlerini harekete geçirmeye karar vermişlerdi. Müttefik ülkeler, 25 Mart günü, farklılıklarını resmen bir kenara bırakıp Yedinci Koalisyonu kurmuş ve Fransa’ya değil de Napolyon’a savaş ilan etmişlerdi. Müttefikler, Napolyon’u kanun kaçağı olarak ilan etmiş ve onun tamamen yenilene kadar silahlarını bırakmayacaklarına dair söz vermişlerdir.

Waterloo Seferi

Müttefilk ülkeleri Belçika’yı işgal ederek Kuzeybatı Fransa’yı tehdit etmeye karar vermişlerdi; Mareşal Gebhard Leberecht von Blücher komutasında 120.000 kişilik bir Prusya ordusu ve Wellington Dükü Arthur Wellesley komutasında 100.000 kişilik müttefik İngiliz ordusu bu kararın gereğini yerine getirecekti. 200.000 kişilik Avusturya ordusu, Orta Ren bölgesinde 150.000 kişilik Rus askeri gücün desteğiyle aynı anda Yukarı Ren bölgesinde mevzi alacaklardı. Napolyon, bu arada Haziran ayına kadar 250.000 kişilik bir ordu toplamayı başarmıştır. Fransa’nın yanında yer alan tek ülke, Kralı Joachim Murad’ın tahtını korumanın tek yolu olarak Fransa ile ittifak kurmayı düşündüğü Napoli olmuştur. Ancak, Tolentino Muharebesi (02-03 Mayıs 1815) sırasında Avusturya ordusuna mağlup düşen Kral Murad tahtından indirilmiş, daha sonraları bir Napoliten ayaklanmasını teşvik etmeye çabalamasından sonra 13 Ekim günü idam edilmiştir.

Napolyon, 14 Haziran günü, Belçika’ya saldırı düzenlemiştir. Kuzey Ordusu iki kanada bölünmüştü: sol kanadına Mareşal Emmanuel Grouchy komuta ediyordu ve Napolyon da yedek güç İmparatorluk Muhafızlarına komuta ediyordu. Napolyon’un düzenlediği saldırı Müttefik güçleri arasında şaşkınlık yaratmıştır. Dük Wellington, 15 Haziran günü, Richmond Düşesi balosuna katılmak üzere Bürüksel’de bulunuyordu. Düşmanın hızla ilerleyişini öğrendiği zaman “Tanrı aşkına, Napolyon bana yalan söyleyip tufaya düşürdü” diye haykırmıştı (Roberts, 751). Mareşal Blücher de bu sıralarda ordusuna doğru ilerliyordu. Napolyon, 16 Haziran günü Ligny Muharebesinde, Blücher komutasında Prusya ordusuna saldırp onu yenmiş, yaklaşık olarak 17.000 Prusyalı kaybedilmiş ve kendisinin de 11.000 kişilik kaybı olmuştur. Mareşal Michel Ney, aynı gün, Quatre Bras Muharebesinde Dük Wellington komutasında orduyla çatışmaya girmişti; Mareşal Ney, Wellington ordusunun Mareşal Blücher yardımına gitmesini engellemey çalışsa da Welington ordusunu kesin bir şekilde yenmeyi başaramamıştır.

Battle of Waterloo
Waterloo Muharebesi
William Sadler (Public Domain)

Napolyon, 17 Haziran günü öğleyin, Quatre Bras bölgesinde Marerşal Ney komutasında birliklere katılmadan önce Mareşal Emmanuel Grouchy komutasında 33.000 askerin Prusyalıları takip etmek üzere sevketmiştir. Bu noktadan itibaren Dük Wellington, Mareşal Blücher komutasındaki Prusya güçlerinin Ligny bölgesinde yenilgisini öğrenmiş ve Waterloo karargâhından sadece birkaç Mil mesafede güney istikametinde, Mont-Saint-Jean mezrası sırtlarında savunma pozisyonu almak üzere geri çekilmişti. Napolyon, sağnak yağmur altında zorlukla ilerleyen birliklerini izliyordu. Subaylarının, Wellington’u hafife almama yönündeki uyarılarını görmezden gelmiştir; İngiliz Dük Wellington’u “Kötü bir General” İngiliz askerlerini ise “kötü birlikler” olarak nitelendirerek “bu meselenin insanın kahvaltısını yapmaktan daha ciddi bir şey olmadığı” şeklinde yorumlamıştır (Mikaberidze,610). Napolyon, 18 Haziran sabahı saat 11.00’den hemen sonra saldırıya başlamış ve Müttefik hattına bir dizi saldırı emrini önceden vermişti. Wellington birlikleri yerlerini korumalarına rağmen, Fransızların La Haye Sainte bölgesini ele geçirip neredeyse Müttefiklerin merkezini dağıttığı öğleden sonra itibariyle durum daha da tehlikeli hale gelmiştir.

Mareşal Blücher, tam da bu sıralarda, Wavre Muharebesinde Fransız Mareşali Grouchy ordusunu yakalamak üzere bir kolorduyu geride bırakarak 50.000 kişilik askeri güçle yola çıkmıştır. Napolyon, savaş kontrolünü yeniden ele geçirmek üzere adeta kumar oynarcasına son bir kez daha, İmparatorluk Muhafızlarını sevk ederek Müttefik hattı karşısındaki tepeye konuşlandırmıştır. Ancak ünlü Fransaı Muhafızlar bile Wellington karşı hattını geçememiş ve çok geçmeden Muhafızlar ordusu bozguna uğramıştır. Yaklaşık olarak 26.000 kişilik Müttefik zayiatına kıyasla 25.000 ila 31.000 arası Fransız askeri öldürülmüş veya yaralanmıştır. Napolyon’un Waterloo Muharebesinde aldığı yenilgi Fransız İmparatorluğunun kaderini tayin etmiştir.

Saint Helena Adasına Sürgün

Napolyon Bonapart, 21 Haziran günü Paris’e dönmüş ve ertesi gün, dört yaşında oğlu II. Napolyon lehine olacak şekilde ikinci kez İmparatorluk Tahtından çekilmiştir. Napolyon, 25 Haziran günü Paris’ten ayrılmış ve ABD’ye geçme arayışındayken Rochefort şehrine (Belçika) kaçmıştır. Ancak, Rochefort şehrine vardığında Kraliyet Donanması gemileri tarafında abluka altına alındığını görmüştür. Koalisyon güçleri, 07 Temmuz günü Paris’e girmişlerdi ve ertesi gün XVIII. Louis yeniden İmparatorluk Tahtına geçmiştir. Mareşal Ney, Napolyon’un dönüş hareketindeki rolü nedeniyle 03 Ağustos günü tutuklanmış ve 1815 Aralık ayında idam mangası tarafından kurşuna dizilmiştir.

Louis XVIII of France
Fransa Kralı Louis XVIII
François Gérard (Public Domain)

Bu arada Napolyon, 15 Temmuz 1815 tarihinde HMS Bellerophon Gemisinde Yüzbaşı Frederick Lewis Maitland’a teslim olmuş ve Londra’ya sığınma talebi de reddedilmiştir. Müttefik güçler 02 Ağustos günü Napolyon’un artık savaş esiri olduğunu ve kaçamayacağı bir yere kapatılması gerektiğine karar vermişlerdi. Bu amaçla Güney Atlantik Okyanusunda, en yakın kıyı şeridinden 25000 Km (1500 Milden fazla) uzakta, ıssız bir ada olan Sain Helena Adasına sürgüne gönderilmiştir. Napolyon, bundan sonra hayatının geriye kalanını, 05 Mayıs 1821 tarihinde ölümüne kadar İngilizler tarafından yakından izlendiği Saint Helena Adasında geçirecektir.

Sorular & Cevaplar

Napolyon Savaşlarında Yüz Gün dönemi neyi ifade eder?

Yüz Gün dönemi, İmparator I. Napolyon’un, Elba Adasına ilk sürgünü ardında İmparatorluk Tahtını geri aldığı 20 Mart 1815’ta başlayan ve Kral XVIII. Louis’nin Tahta geçtiği 08 Temmuz 1815 tarihinden sona eren İkinci Saltanat Dönemini ifade eder; bu dönem 110 günlük bir süredir. Bu dönem ünlü Waterloo Muharebesini de kapsamaktadır.

Yüz Gün Döneminde hangi olaylar yaşanmıştır?

Napolyon, Yüz Gün döneminde (20 Mart – 08 Temmuz 1815), Elba Adasında sürgünden geri dönmüş ve İmparatorluk Tahtını geri almıştır. Napolyon, Yedinci Koalisyonu oluşturan Avrupa Güçleri tarafından kanun kaçağı olarak ilan edilmiş ve Waterloo Muharebesinde yenilgiye uğratılmıştır. Napolyon 22 Haziran günü İmparatorluk tahtında feragat etmiş ve bu kez daimi olarak Saint Helena Adasına sürgüne gönderilmiştir.

Yüz Gün Dönemi neden önemlidir?

Yüz Gün dönemi, Napolyon Savaşları sonuncusunun yapılması ve Napolyon’un yenilgiye uğraması nedeniyle önemlidir. Bu dönem, aynı zamanda, Fransa için ilk başlangıcında garanti edilenden daha radikal bir barış anlaşmasına da yol açmıştır.

Bibliografya

Dünya Tarihi Ansiklopedisi bir Amazon İştirakidir ve uygun kitap satın alımlarından komisyon kazanır.

Çevirmen Hakkında

Nizamettin Karaben
Tarih; Dinler Tarihi/Teopolitik; Siyasi Tarih; Sosyal Antropoloji; Mitoloji; Dilbilimi; Ekonomi Politik; Edebiyat konuları ilgi alanlarım.

Yazar Hakkında

Harrison W. Mark
Harrison W. Mark, Tarih ve Siyaset Bilimi eğitimini aldığı SUNY Oswego Üniversitesinde muzun olmuştur.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Mark, H. W. (2023, Ekim 03). Yüz Gün [Hundred Days]. (N. Karaben, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-22275/yuz-gun/

Chicago Formatı

Mark, Harrison W.. "Yüz Gün." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. Son güncelleme Ekim 03, 2023. https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-22275/yuz-gun/.

MLA Formatı

Mark, Harrison W.. "Yüz Gün." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 03 Eki 2023. İnternet. 09 Eki 2024.